Suffragette, Türkçe adıyla Diren, kadınların hak arayışını beyaz perdeye aktaran bir film
Filmin baş rollerinde, usta oyuncular arasında yer alan Merly Streep ve Helena Bohnam Carter var. Filmi en dikkat çekici kılan detaylardan biri de oyuncu kadrosu. Çünkü Merly Streep, ciddi anlamda rollerini yaşayabilen bir kadın, keza Helena Bohnam Carter da öyle. Üstelik bir filmde sadece kadın baş rollerin yer alması pek görülen bir durum değil, bu yüzden Suffragette her anlamda farklı bir film.
Köle olmaktansa asi olmayı tercih ederim.
Film bu replikle başlıyor ve daha ilk andan itibaren filmin atmosferi, repliğin etkisi ve filmde kullanılan renk tonları sizi rahatsız etmeye başlıyor. Bu detaylar oldukça önemli, çünkü film kadınların tükenmişliklerini, yaşadıkları boğucu atmosferi ve en önemlisi nefes alamadıklarına dair hissi yaşatmayı çok iyi başarıyor. Yönetmen Sarah Gavron, filmi bir insan gözünden değil, bir kadının gözünden izlememizi istediği için filmdeki tüm dekorların, objelerin ve filmin atmosferinin olabildiğince boğucu oluşuna başından sonuna tanıklık ediyoruz.
Suffragette, kurgu bir film olmadığı için kadın hareketinin tarihi hakkında bilgi edinmek isteyenler için de oldukça iyi bir seçenek. Filmde radikal feminizm kuramcısı Emmeline Pankhurst’ı Merly Streep, Edith Ellyn’i Helena Bohnam Carter, Emily Davson’ı ise Natalie Press canlandırıyor.
Sufragette, Viktoryen dönem sonrası İngiltere’sinde, kadınların emeklerinin ne denli ucuza satıldığını, hayatlarını fabrikalarda geçirmek zorunda kalışlarını, sürekli olarak fiziksel ve psikolojik istismara maruz kalışlarını, seçme ve seçilme haklarından bile yoksun oluşlarını beyaz perdeye aktarmış. Kadınların seçme ve seçilme hakkıyla ilgili ataerkil otoritenin “Seçmek isteyen gün gelir seçilmek de ister.” düşüncesinin üzerinde durulan Suffragette filminde, kadınların oy hakkı için mücadele edişini izliyoruz.
Filmi değerli kılan en önemli detaylardan biri de, zaferle bitmiyor oluşu. Zaferin aksine ölümlerle, ihanetlerle bitiyor. Bu da Suffragette filmini oldukça realist bir çizgi çizmesinden dolayı daha değerli kılıyor.
Analiz yazımızın sonuna geldik. Yazıyı, anarşist feminizmin kurucusu Emma Goldman’ın sözüyle bitiriyoruz:
İnsanın düşündükleri ve yaptıkları o iyi ve güzel olan ne varsa, bunların hepsi hükümetlere rağmen vardır, hükümetler sayesinde değil.