
1996 yapımı Trainspotting 1993 tarihli Irvine Welsh’in “Trainspotting” romanının Danny Boyle tarafından sinemaya uyarlanmış halidir. Film İskoçya’daki bir grup gencin hikayesini konu edinmekte. Uyuşturucu bağımlısı gençlerin sorunları ve yaşam biçimleri anlatılırken aslında bir yandanda sosyolojik ve politik pek çok gönderme gençlerin hikayesi üzerinden verilmektedir.

20. yüzyıl Britanya’sının güdümündeki İskoçya’nın sorunlarını, özellikle gençlerin hayatlarındaki amaçsızlığı konu edinmekte. Hatta filmin ismi Trainspotting gerçek ve argo olmak üzere iki anlama sahiptir.
Argo anlamı: Eroin ya da benzeri kimyasalı vücuda şırınga ile enjekte etmek anlamına gelir. Böyle denmesinin sebebi, enjeksiyon işleminin, kolda uygulandığı bölgede siyah ve tren raylarına benzeyen çizgisel yollar (track) oluşturmasıdır. Uzun dönemli ve tecrübeli kullanıcılar, kollarında birden fazla enjeksiyon noktasına sahiptir ve enjeksiyon için en uygun damarı tespit (spot) edebilirler. En uygun damar, en az çizgisel yola (track) sahip olandır çünkü enjeksiyon sırasında daha az acı verir ve enfeksiyon ihtimali daha düşüktür. Enjeksiyon (vurma) işlemi bir trenin veya lokomotifin yarattığı etkiye benzetilebilir.

Gerçek Anlamı: Bağımlılık derecesinde tutkunları olan, en ilginç ve garip sayılabilecek İngiliz hobilerinden biridir. O kadar garip bir hobidir ki İngilizler kendileri bile bu hobinin garip olduğunu kabul etmişlerdir. tren raylarını gözlemleyip gelip geçen trenleri takip ederek, kaydetmek anlamına gelir. İngiliz tren meraklıları ellerinde defterle platformlarda bekleyerek, gün boyunca gelip geçen trenlerin tiplerini ve seri numaralarını kayıt altına alırlar. İngiltere’deki trenler dakikliği ile meşhur olduğu için trenlerin vaktinde gelip gelmediğini kontrol etmek için böyle bir hobinin başladığı düşünülüyor. Eskiden bütün trenler numaraya ya da isme sahipti ve özellikle çocuklar arasında bu numaraları kaydetmek çok popülerdi. Hatta ian allen publishing ismindeki yayıncılık şirketi özellikle bu hobinin tutkunları için bütün tren modellerinin ve makina numaralarının olduğu kitaplar bastırdı.
Kitabın yazarı İrvine Welsh’in kitaba bu ismi koymasının sebebi, bütün gün boyunca tren bilgilerini en ince detayına kadar kaydeden tren bağımlıları ile uygun damarı bulmaya çalışan uyuşturucu bağımlılarını birbirine benzetmesinden kaynaklanıyor. Trainspotter ise kelimenin gerçek anlamından yola çıkarak “sıkıcı kişi” anlamına gelmektedir.

Yazıyı sonlandırırken filmin belki en akılda kalan ve özeti niteliğindeki şu pasajı eklemek gerekiyor;
Hayatı seç. Mesleğini seç. Kariyerini seç. Kocaman siktirici bir televizyon seç. Otomatik çamaşır makinesini seç. Arabanı, cd çalarını ve elektrikli ev aletlerini seç. Sağlığını, düşük kolesterolü ve dişlerine ilk günkü gibi bakmayı seç. Pembe panjurlu bi ev seç. Arkadaşlarını dikkatli seç. iyi bir tatili ve bavulu akıllıca doldurmayı seç. En güzel sıçtığımın fabrikasında üretilmiş en güzel sıçtığımın elbiselerini seç. Dini ve dua ederken en bok olduğumuzu düşünmeyi seç. O salak televizyonun karşısıda oturup o salak programları seyrederken tıkınmayı seç. Sonunda da sefil bi evde yalnız başına geberip giderken, yerini senin yerine geçmek için seni kandıran bencil ibnelere bırakmayı seç. Çürüyüp gitmeyi ve yetiştirdiğin gerzek veletlere rezil olacak biçimde kendi altına etmeyi seç.
Geleceğini seç.
Hayatı seç.
Kaynakça
https://www.urbandictionary.com/define.php?term=trainspotting